“Bu Sizin İçin Feda Ettiğim Kanım ve Bedenim…”
Kutsal Hafta bize sevgideki sonsuzluğu ve sevgiye düşürülmeye çalışılan karanlığa rağmen bu armağana şükretmeyi öğretmeli…
Tanrı, çocuklarının içine düştüğü günah çukurunu gördü ve buna üzüldü. Çünkü ışığa rağmen karanlığı tercih edenler de O’nun çocuğuydu. İnsanların özgür iradeleri vardı. En masumun da en günahkarın da hiçbirini feda etmek istemedi. Çünkü babalarından af dileyenler, tövbe edenler her zaman O’nun kollarına dönebilirdi.
Hangi baba evlatları arasında ayrım yapabilir? Hangi anne iki çocuğundan birini cennete, diğerini karanlığa gönderebilir? İşte Rab ve sonsuz sevgi olan Tanrımız de bunu yapamazdı. Bu yüzden Mesih İsa kendisini feda etti. Son akşam yemeğinde sevgisini bütün içtenliğiyle vererek havarilerinin ayaklarını yıkadı. Onlara şefkatini verdi.
Ekmek ve şarabı bölüşerek, “Alın ve yiyin. Bu sizin için feda ettiğim kanım ve bedenimdir” dedi. Çocuklarına kıyamadı ve kendini kurban etti. Günahların bedelini ödeyen Rab, tüm duyguların kaynağı olan Rab ne kadar acı çekti düşündünüz mü?
Eliniz kesildiğinde nasıl canınız yanıyor? O’nun avucuna kazınan çivi, sizin bu kesiğinizle kıyaslanabilir mi? Peki O’nun bu acılar içindeyken bile hala sizin için kurtuluş dileyen bağışlayıcılığı hanginizde var?
Böyle bir sevginin kaynağı, kuzularından birini bile kaybetse nasıl acı çeker, nasıl onu arar tahmin edebiliyor musunuz? O sizi sevdiğinde, nasıl mutlu eder tahmin edebiliyor musunuz
İnsan bedeni öldü, ama O dirildi! O hala bizimle ve çağırdığımız her zaman karşımıza çıkıyor. Bazen yaşlı bir dede olarak bizi uyarıyor, bazen küçük bir çocuk oluyor ve bize sarılıp sevgisini sunuyor. Bazen bir sevgili olarak geliyor ve “yalnız değilsin” diyor. Bazen de kalbimize dokunarak bizim hayatımızı yönlendiriyor.
İnsan bedeninde hayat bulan “Söz” bu yüzden hiç yok olmayacak. Bizim onu duymak için kulaklarımızı açmamız, duyurmak için kalplerimizi aydınlatmamız, görmek için de bakmayı öğrenmemiz gerekiyor.
Belki şu sıralar yüzümüze taktığımız maskeler, insanların gözlerine bakmamızı sağlar. Belki haset duyduğumuz komşularımızla paylaşacağımız bir ekmek kalbimizi yumuşatacak… Belki de göstermekten korktuğumuz sevgimizi karşılık beklemeden vermeyi öğreneceğiz…
Kendimizi Rabbe sunmak için en güzel zamanlardayız. Acılarımızı sevelim, çünkü sonundaki mutluluğun kıymetini bilmemiz için en güzel hediyelerdir.
Zamanımızın geleceğini bilelim ve sabırla bekleyelim. Gökyüzünden üzerimize doğru gelen ışık yaklaşıyor. Onu gördüğümüzde gözlerimizin kör olmaması için, karanlıktan çıkalım.
Gözümüz ne kadar aydınlığa alışırsa, Rabbin ışığı da o kadar üzerimizde olur.
Açalım kalplerimizi, Rabbin sevgisi yüreğimize girsin! Önce O’nu sevelim, sonra da herkesi!
________________________________________________________
Gabriella T.