Maddesel Dünyada İlahiyata Hizmet Etmek
İsa’nın yaşadığı yıllarda, temel ihtiyaçlar ve dünyevi olanaklar sınırlıydı. İnsanlar henüz teknolojileri keşfetmemiş, birçok topluluk yerleşik yaşama dahi geçmemiş ve kapitalizm dünyayı ele geçirmemişti. Doğal olarak sanayi devrimine kadar herkesin elindekiyle yetinebilmesi zor değildi.
Bugünkü gibi olmasa da o dönemde de insanların yaşamsal zorunlulukları bulunuyordu. Ancak yoksulluk daha yaygın olduğu için ilahi güce sığınmak daha kolay, daha mümkündü. İlahi güce dua etmek, ondan yardım istemek ve onun adını anmak daha popülerdi diyebiliriz.
Derebeyliklerin artması ve gün geçtikçe dünyaya hakim olan zenginlik ve iktidar hırsları arttıkça insanın Tanrı’dan uzaklaşması da hız kazanmıştı. İnsanlar cennetteki hazineleri değil dünyevi hazineleri biriktirmeye odaklandı.
Önce ihtiyaçları karşılamak için sonra da dünyevi birikimleri arttırmak için insanlar vakitlerini maddiyata ayırmaya başladı. Zamanın daha fazlası dünyevi zevklerle geçerken, daha azında Tanrı’nın krallığı vardı.
Zamanın içinde Aziz Francesco gibi cesur kişilere rastladık ve dünyevi varlıklarının hepsine arka dönüp, Tanrı’nın yolunda yürüdüklerini gördük. Birçok örnek bizi cesaretlendirdi, hayatımızdaki öncelikleri gözden geçirmemizi sağladı.
Bugün yaşadığımız dünyada ise temel ihtiyaçları karşılamak için çok daha fazla çalışmak gerekiyor. Dünyanın birçok yerinde unutulan cennetteki krallık, geçmişte anlatılan bir masal gibi algılanıyor ve insanlar felakete sürükleniyor.
Peki sonra neler oluyor?
Tanrısız geçen bir ömrün düşüşünceki acı çığlıklarla uyanıyoruz. Çok derinden ve çok acıtan bu çığlıklar aslında bizim yaratıcımıza duyduğumuz özlemden, onsuz geçirdiğimiz yıllardan kaynaklanıyor.
Oysa zamanımızın çoğunu ona ayırsaydık serçeye bile günlük ekmeğini veren babamız eksiğimizi gidermez miydi? İhtiyaçlarımızı görmez miydi?
Daha birçok soru sorabiliriz ve cevabını daha alabiliriz. On binlerce lira kazanarak yapacağımız işimiz bize dünyevi bir güvene verebilir. Çok paramız olabilir ve rahat bir hayat yaşayabiliriz. Ama babamızı arkada bırakmaya içimiz elverir mi?
Birkaç pahalı elbise, çok çeşitli yiyecekler için babamızın göğsünde bulduğumuz huzurdan vazgeçebilir miyiz? Bunları göze alabilir miyiz?
Babaya sığınmak ve güvenmek için hiçbir zaman geç değil. Çünkü o hep açık tuttuğu evinin kapısında bizi kucaklamaya hazır.
Tek yapmamız gereken ona doğru koşmak ve bize verdiği sevginin güvenli huzuruna teslim olmak…
O hep bizimleydi, hep bizimle ve her zaman bizimle olacak
Celes†ina