Bu küçüklerden hiçbiri kaybolmasın.
Rab derdi ki: “Bu küçüklerden herhangi birini hor görmekten kaçının. Çünkü size söylüyorum, göklerde bulunan melekleri sürekli olarak göklerde olan Pederimin yüzünü görmekteler. “Onları kurtarmaya geldim. Göklerde olan Pederiniz bu küçüklerden hiç birinin kaybolmasını istemiyor.” Bu çocuklardan yükümlü olanların gayretini artırmak için bunu söylüyordu.
Çocukları ne tür bir koruyucu duvarla çevirdiğini, onları hor gören ve kaybedenlere karşı nasıl bir heyecan gösterdiğini görüyor musun? Düşmelerine fırsat verenleri dehşet verici işkencelerle tehdit ediyor; onlara bakanlara, onlarla ilgilenenlere yüce iyilikler vaad ediyor. Bunu kendi ve Peder’inin örneği ile vurguluyor. Bizler de kardeşlerimizin hizmetinde, görünüşte alçakgönüllü ve yorucu çalışmalarının hiç birini reddetmeden O’nu taklit edelim. Aksine konu hizmet olunca, ilgili ne denli küçük ve sıradan, iş ne denli yorucu olursa olsun, dağları ve uçurumları aşmak pahasına bir kardeşimizin selameti için herşeye katlanmalıyız. Allah ruha öylesine bir önem tanıyor ki, tek Oğlu’nu bile bizden esirgemedi. Bu yüzden size yalvarıyorum, sabahleyin evimizden çıkar çıkmaz tek amacımız, başlıca düşüncemiz tehlikede bulunan bir kardeşimizi kurtarmak olsun.
Kuşkusuz, hiçbir şey ruh kadar değerli olamaz: “Bir insan, ruhunu yitirecekse, tüm dünyayı elde etmekle ne yarar görebilir? Oysa ki para sevgisi her şeyi bozdu ve aşağıladı. Bir zorbanın kalesini işgal ettiği gibi ruhları işgal etmekle Allah korkusunu sarstı. Bu yüzdendir ki çocuklarımızın selametini ihmal ediyoruz. Tek bir derdimiz var: servetimizi çoğaldıktan sonra başkalarına nasıl bırakacağız ve bunlar da kendilerinden sonra nasıl başkalarına bırakacaklar? O kadar ki biz, paramızın ve mallarımızın sahipleri değil de devredicileri oluyoruz. Özgür insanların çocuklarını kölelerden de aşağı sayan büyük çılgınlıktır bu. Biz kölelerimizi kendi yararlarına değil de yararımıza ıslah ediyoruz. Çocuklarımız ise bu öngörüden bile paylarını alamıyorlar: onlara, kölelerimize göstermediğimiz bir kayıtsızlık gösteriyoruz.
Oysa neden kölelerden söz edelim? Çocuklarımıza, hayvanlarımızın da ötesinde kayıtsız davranıyoruz. Oğullarımızdan çok eşeklerimiz ve atlarımızla uğraşıyoruz. Katırımız oldu mu ona kaba, hırsız, içkici, mesleğinde cahil olmayan iyi bir katırcıyı bulmayı dert ediyoruz. Oysa çocuğumuzu bir eğitbilimciye teslim edeceksek, karşımıza ilk geleni gelişi güzel alıyoruz. Halbuki bundan üstün bir meslek yoktur.
Bir ruhu oluşturmak, genç bir usu şekillendirmek sanatına benzer başka bir şey var mı? Bu tür bir bilgiyi kullanan herhangi bir ressam ya da heykeltraştan daha becerikli olmalıdır. Fakat biz buna aldırmıyoruz ve aradığımız tek şey onun güzel konuşmayı öğretmesidir. Şayet dert ediyorsak, yine yarar açısındandır. Güzel konuşmak için değil de para kazanmak için bir dil öğrenilir. Onsuz zengin olabilseydik, çocuklarımıza öğretmeyi hiç dert etmezdik.
Zenginliğin zorbalığını görüyor musun? Her şeye nasıl sahip çıktığını, insanları nasıl istediği yere bağlı hayvanları sürüklercesine çektiğini görüyor musun? Bu denli suçlanacak bir davranıştan ne yararımız oluyor? Sözle bu baskıyı inkar ediyoruz, aslında bize egemen oluyor. Buna rağmen konuşmalarımızla sizi ondan çekmekten vazgeçmeyeceğiz. Başarırsak, bu bizim ve sizin yararınıza olacaktır. Şayet bu görevde kalırsanız, tüm görevimizi yapmış olacağız.
Allah sizi bu hastalıktan kurtarsın; bize de sizden gurur duymamıza izin versin. Çünkü yüzyıllar boyunca şan ve güç O’na aittir. Amin.
YUHANNA KRİSOSTOMOS (344-407)