Çobanın görevi.
Tüm umudumuz Mesih’te, tüm gerçek şanımız, selamete kavuşturan şanımız Mesih’in kendisidir. Bu öğretiyi ilk kez işitmiyorsunuz. Çünkü siz, İsrail’in çobanı gibi göz kulak olanın sürüsünün bir parçasısınız. Ancak, çobanlık yapmadan çoban geçinmek isteyenler olduğu için, Peygamber Hezekiel’in sözlerini anımsatalım. Sizler dikkatle dinleyin. Bizler ise saygı ile dinleyelim. Rab sözünü bana yöneltti: “Ademoğlu, İsrail çobanlarına kehanet et ve onlara konuş.” Az önce bu sözleri dinlediniz. Bu nedenle sizinle bu konuda konuşmak istedik. Söylediklerimiz bizden kaynaklanmadığına göre, Tanrı doğru olanları söylememize yardımcı olacaktır. Çünkü söylediklerimiz bizden kaynaklansaydı, o zaman biz bize çoban olurduk, kuzulara değil. Aksine söylediklerimiz O’ndan kaynaklanırsa, aracı kim olursa olsun, çobanımız O’dur.
Rab şöyle der: “Kendi kendilerini gütmekte olan İsrail çobanlarının vay başına. Onlar koyunların çobanı değil mi?” Yani gerçek çobanlar kendi yiyecek ve içeceklerini değil, koyunlarınınkini sağlamaya çalışırlar. Bu liyakatsız çobanlara yapılan ilk serzeniş koyunlarının değil, kendi karınlarını doyurmalarıdır. Bu çobanlar kim? Havarinin “İsa Mesih’in çıkarlarını değil, kendi çıkarlarını arıyorlar” dedikleri.
Bize gelince, çok ciddi bir şekilde hesap vermeyi gerektiren bu görevi üstlenmiş bulunuyoruz. Çünkü Rab, bizi liyakatimizden ötürü değil, kendi teveccühü ile buraya getirdi. Ve burada iki şeyi kesinlikle birbirinden ayırmamız gerekiyor. Bir yandan Hıristiyan, diğer yandan da episkopos oluşumuzu. Hıristiyan olmamız bizi, episkopos olmamız ise sizi ilgilendirir. Hıristiyan olarak kendimizi, episkopos olarak ise sadece sizi düşünmemiz gerekiyor. Çoğu Hıristiyan episkopos değildir. Tanrı’ya başka yoldan belki de daha kolay yoldan ulaşırlar ve taşıdıkları yük daha hafif olduğu için daha rahat ilerlerler. Biz ise Hıristiyanız ve Tanrı’ya hayatımızın hesabını vermeliyiz. Ama aynı zamanda episkopos da olduğumuz için Tanrı’ya yönetimimizden de hesap vermemiz gerekiyor.
AUGUSTİNUS (354-430)