BİLİNİRCİLİK’E KARŞI TEPKİ (161-235)
Bilinircilik (Gnostisizm):
Antik Hıristiyanlığın En Ciddi Buhranlarından Biri
Bilinircilik (Gnostizm Yunanca’da bilme, bilgi anlamına gelen gnosiv sözcüğünden) II. ve III. yüzyıllarda tüm Akdeniz havzasında geniş ölçüde yayılan tinsel bir hareket oldu. Bu dinsel ideolojinin başlangıçları belki de Yahudiliğin bazı kenar ortamlarında aranmalıdır. Ancak özellikle yeni doğan Hıristiyanlığın dahilinde derin etkiler yapmıştır.
Bilinirciliğin kesin çehresini tanımlamak kolay bir uğraşı değildir. Bugün bu karmaşık ve aldatıcı olayla ilgili bilgilerimiz İkinci Dünya savaşından sonra Nag-Hammadi’de (Mısır) bir rastlantı sonucu bulunan Kıpti dilinde özgün bilinirci metinleri içeren bir kitaplığın keşfedilmesi ile önemli şekilde zenginleşti. Bu buluş daha önceki bilimsel görüşleri tamamladığı gibi zaman zaman da temelden değiştirdi.
Yıldan yıla devam eden ve gelişen araştırmaların bugünkü durumu hakkında aşağıdaki bilgileri verebiliriz: Bilinirciler tarafından, dinselliklerinin son amacı olarak öğretilen bilme, açınlamaya dayalıdır. Öz olarak konusu tinsel dünyadır, tarih öncesi bir çağda işlenen gizli bir suçtan dolayı bu dünyaya ve bedenin kötü maddesine düşmüş olan tanrısal ruhun öyküsüdür. Bu bağlamda bilinircilik, Kurtarıcı’nın Ruh’a bedensel bağlantılardan ve maddi dünyadan özgür olarak ilk dürüstlük durumuna dönebilmesi için bahşettiği çare ve şekillerin açınlanmasıdır.
Hıristiyan bilinirciliğin dahilinde varolan değişik akımlar insanın kavramı ve kurtuluşu (dinsel insanbilimi), Kurtarıcı’nın misyonu ve kurtuluş uğraşısı (Mesih bilimi) ve Kilise’nin yapısı ve işlevi (Kilise bilimi) ile ilgili bazı öğretsel temelleri paylaşıyorlar.
Bazı Bilinirci Öğretiler
Bilinircilere göre üç insan kategorisi varolmaktadır: İlki tinsel (pnömatik, Yunanca Pneuma sözcüğünden) insanların kategorisidir. Bunlar tanrısal ruh’a ve sıradan Hıristiyanların inancından üstün olan bilgiye ya da gizlerin bilgisine sahip olduklarından, kurtuluşa önceden hazırlanmış olurlar; buna karşın ikinci kategori lanetlenecek olan maddi (Hilikler veya Koikler, Yunanca’dan Hulh ve Chous toprak, madde) insanlarınkidir; nihayet, ara bir kategoride, ussal (rasyonel) bir ruha sahip olduklarından (Psikikler) özgür elindeliğin (özgür seçimin) bağımsız kullanımı sayesinde iyi’yi ve kötü’yü seçme olanağı olan insanlar bulunur.
Kurtarıcı ise, kanını çarmıhta akıtmak suretiyle, tüm günahkar insanlığı kurtarmak ve bedenlerin yeniden dirilme durumunu yaratmak için dünyaya gelmekten de öte seçilmiş olanların, maddenin içinde uyuyakalmış vicdanlarını uyandıran kurtarıcı bilgiyi açıklamak için geliyor. Bu amaç için gerçek bir beden alması tümden gerekli değildir: Bundan dolayıdır ki enkarnasyon yalnızca bir görünüş (docetizm) olacaktır.
Bu şekilde başlatılan açınlamanın gerçeği, apostolik geleneğin gücünü koruyan episkoposlar tarafından yönetilen Kilise hiyerarşisinin genel yetkililiği ile değil de, önceden seçilen grupların dahilinde, dışrak (ezoterik) yani özel iletişim sayesinde garanti edilmektedir.
Bilinircilikle Ortodoksi arasında tercihli bir çatışma alanı teşkil eden bu konulara, Yahudi halkının Kutsal Kitap’ı olan Eski Antlaşma’nın kuramına ait bir başka konu da eklenmektedir.
Bazı bilinircilere göre, özellikle bu konuda diğer bilinirci öğretmenlerden – örneğin Mısır’lı Basilides ve Valentinus – daha köktenci (radikal) ve uçta bir konumda olan Sinop’lu (Anadolu) Marcion’a göre, Eski Antlaşma’nın Hıristiyanlar tarafından tümü ile inkar edilmesi gerekiyordu. Çünkü onda ilan edilen, tanrısal inayet ve merhametin iyi haberlerini veren İsa Mesih’in Babası olan Tanrı değil de, Marcion’un bu kötü ve bozulmuş dünyanın yaratıcısı Demiurgus’a (Yunanca’dan yapan, yaratan) yakınlaştırdığı Yahudi halkının ikinci dereceli adil, intikamcı bir Tanrı’sıdır.
Tüm bu malzeme acımasız bir çatışmaya yol açabilecek yeterlilikte idi. İnancın savunucusu ve şehidi Justinus ile Sardi’li Meliton kısa süre içinde tehlikeyi farkedip bilinircilere, özellikle mezhebi ile gerçek bir alternatif kilisenin, teşkilatçı ve misyoner gücünü sergileyen Marcion’a saldırmakta gecikmediler. Nedir ki o çağın başkaca çalışmaları gibi, yapıtları yok oldu. Latince çevirisinde bize kadar ulaşan ilk büyük bilinircilik karşıtı yapıt Galya’nın Lion kentinin episkoposu İreneus’a (yaklaşık olarak 140-200 yılları arası) ait olandır.