Dua öyle bir şekilde okunsun ki, alçakgönüllülüğü ve ihtiyatlılığı içerebilsin.
Dua edenler için sözler ve dua öyle bir şekilde okunsun ki, sessizliği ve korkuyu içerebilsinler. Tanrı’nın huzurunda olduğumuzu düşünelim. Tanrısal gözlere gerek bedenin durumu gerekse ses tonlaması ile hoş görünmeli. Çünkü nasıl ki sokak çocuklarının özelliği şamata çıkartmak ise, kibar olanın özelliği de, aksine, ölçülük ve derin düşünme içinde dua etmektir. Kaldı ki Rab bize konutlarda bile kenarda veya uzak kalmış yerlerde dua etmemizi emretti ve öğretti. Çünkü inancın özelliği Tanrı’nın her yerde olduğunu, herkesi görüp duyduğunu ve yüceliğinin dolgunluğu ile en saklı ve gizli yerlere bile girdiğini bilmektir. Yazıldığı gibi: Ben uzakta değil, yakında olan Tanrı’yım. İnsan saklı yerlerde gizlenirse ben onu bu yüzden görmez miyim? Yoksa ben gökyüzünü ve yeryüzünü doldurmuyor muyum? (bk. Ağı. 23, 23-24). Yine, her yerde Rabbin gözleri iyileri ve kötüleri izliyorlar (bk. Ağı. 15, 3).
Kardeşlerle bir araya gelip Tanrı’nın hizmetkarı ile birlikte kutsal gizleri kutladığımızda saygı ve terbiyeyi anımsayıp dualarımızı her yere dalgalandırmamalıyız. Tanrı’ya alçakgönüllülük ve inanç bağlılığı içinde sunulacak bir ricayı gürültülü bir ağız kalabalığı ile dile getirmemeliyiz. Tanrı sesi değil, yüreği dinler. Tanrı’nın dikkatini çekmek için bağırmak gerekmez. Çünkü O düşüncelerimi görür. “Yüreğinizde neden kötü düşüncelere yer veriyorsunuz?” (Mat. 9, 4) dediğinde bunu çok iyi kanıtlıyor. Bir başka yerde şöyle diyor: “O zaman bütün topluluklar, gönülleri ve yürekleri denetleyenin ben olduğumu bilecekler” (Va. 2, 23).
Bu yüzdendir ki Kralların I. Kitabında, Kilise’nin imgesini içeren Hanna Tanrı’dan istediği şeyleri koruyup saklıyor ve bunları yüksek sesle değil de fısıldayarak ve ihtiyatla istiyor, yüreğinin gizi içinde. Gizli bir dua ve açık bir inançla konuşuyordu. Sesi ile değil de yüreği ile konuşuyordu. Çünkü Tanrı’nın bu şekilde dinlediğini biliyordu. İstediklerini etkili bir şekilde elde etti. Çünkü güvenerek istedi. Kutsal Kitap bunu açıkça beyan ediyor: Yüreğinde dua ediyordu ve salt dudaklarını kımıldatıyordu oysa sesi duyulmuyordu ve Rab onu duydu (bk. I. Sa. 1, 13). Aynı şekilde mezmurlarda şunu okuyoruz: Yatağınızda iyi düşünün, kalbinizi dinleyin (bk. Mez. 4, 5). Yeremya’nın aracılığı ile Kutsal Ruh önerip öğretiyor: “Sen, ey Rab, vicdanda tapınmalısın” (Baruk 6, 6).
Bu yüzden, çok sevgili kardeşlerim, dua eden, vergi memurunun tapınakta Ferisi ile birlikte nasıl dua ettiğini görmemezliğe gelmesin. Gözlerini, utanmaksızın gökyüzüne çevirmiyordu; kollarını ölçüsüzce havaya kaldırmıyordu. Fakat göğsünü yumruklayarak ve içinde gizlenen günahları mahkum ederek, tanrısal merhametin yardımını diliyordu. Ferisi kendi ile övünürken suçsuzluğa hak kazanan vergi memuru oldu. Çünkü hiç kimse suçsuz olmadığından, kurtuluş umudunu suçsuzluğunun güvenine bağlamamıştı. Günahlarını alçakgönüllülükle itiraf ettikten sonra dua ediyordu. Böylece alçakgönüllü olanları affeden O, duasına kulak verdi.
KİPRİANUS (200-258)