Barış
İçlerinde büyük bir barış arzusu olmasına rağmen, yeni nesillerin birbirlerini hiç barışa inanmayan insanlar gibi yargılamaları bizleri gerçekten şaşırtır ve etkiler. Gerçekten bizler, içimizde ulaşılması mümkün olmayan büyük hayaller taşıyoruz. Çok uzağa değil son 50 yıllık tarihe bakacak olursak, bunun bizleri ne kadar karamsar yaptığını fark edebiliriz.
Dünyada ne kadar çok çatışmalar gördük! Ciddiyetle yapılmış kaç barış anlaşmasının nasıl bozulduğunu gördük. Böylece savaşları kötü ama kaçınılmaz kabul etmeye alıştık. Silahsızlanmaktan bahsedildiği zaman, buna inanamadan gülümseriz. Çocuklarımızı kandırıp onlara bir serap göstermek istemiyoruz! Biz güven verici olmayan bir sonuca ulaştık biz barışa olan inancımızı kaybettik: Aslında barışı sağlayamadığımız gibi savaşın ve şiddetin de karşısında duramadık.
Barışın tabanı olmaktan bahsetmiyoruz, ama barış tohumları ekmekten, sivil topluma ve aileye huzur unsurları getirmekten, insanlar ve halklar arası dostluklar kurmaktan, sınıflar, partiler, sendikalar, kiliseler, ırklar arası diyalog kurmaktan bahsediyoruz. Barışa giden yola; halkların hükümdarlarının bu büyük sorumluluğu üstlenmesi, bizim kapsamlı bir inceleme yaparak bunu olgunlaştırmamız, sivil ve barışçıl bir yaşama arzusu geliştirmemiz sayesinde ulaşabiliriz. Böylece barışı sağlayan değerli yardımcılar haline gelebiliriz. Bu olgunluğun sağlanacağı en güzel alan günlük hayattır. Aynı gerilimler, aynı duygu çatışmaları, acı, tutku, çıkarcılık, anlayış, siyasi partiler, sevgi, hepsi küçük çapta da olsa günlük hayatta yaşanır. Aslında bizlerin de çok iyi bildiği gibi, büyük dramlara sebep olan ve vatandaşlar arasında devamlı yaşanan bir çatışma vardır.
Her zaman adaletli olarak, kalpleri silahsızlandırma ve diğer insanlarla daha iyi ilişkiler kurabilmelerini sağlama görevini yerine getirerek, gelecekte barışı egemen kılabilmek adına yapabileceğimiz en büyük yardımı yapmış oluruz. Şiddet uygulayanların psikolojik olarak uzaklaştırılmaları, adaletin gelmesi için çabalamak, doğruları – azınlık olsalar bile – savunmak, zayıfların ve ezilenlerin haklarını aramak gibi birçok görevi bir Hıristiyan’ın kendi görevi gibi kabul etmesi gerekir. Bu konuda çalışmamız gerekirken bir izleyici olarak kalmamalı veya yalnız bırakılmaktan korkanlar gibi davranmamalıyız.
LUCIANO TAVAZZA “İki Nesil Karşılaştırıldığında” adlı eserinden,
Baskı1981, sf.41-43