Gelin, çocuklar, size Rabden korkmayı öğreteceğim.
“Ne mutlu Rabden korkan ve onun yollarında yürüyen insana” (Mez. 127, 1). Kutsal Kitap’ta Rab korkusundan sözedildiğinde her defasında tek başına bulunmadığına (sanki bizler için inancın bütünlüğüne yeterliymiş gibi), fakat başkaca birçok değerlerin de ona eklendiğine ya da ondan önce konulduğuna dikkat etmek gerekiyor. Bunlardan Tanrı korkusunun özü ve kusursuzluğu anlaşılmaktadır, Süleyman’ın Özdeyişlerinden bildiğimiz gibi: “Eğer idraki çağırırsan ve anlayışa sesini yükseltirsen, eğer gümüş arar gibi onu ararsan ve defineler araştırır gibi onu araştırırsan, Rab korkusunu o zaman anlarsın” (Özd. 2, 3-4).
Bundan Tanrı korkusuna kaç kademeden varıldığını görürüz.
İlkin, bilgelik bağışını istedikten sonra, derinleştirmenin tüm görevini anlık nimetine vermek, onunla bilgeliği aramak ve araştırmak gerekiyor. Salt o zaman Rabbin korkusu anlaşılabilecektir. Hiç kuşkusuz insanların olağan düşünme şekli korku konusunda böylesine işlemez.Nitekim korku, insansal güçsüzlüğün başına gelmesini istemediğinin acısını çekmekten duyduğu endişe sayılır. Bu tür bir korku bizde suçun vicdan azabında, daha güçlü olanın hakkı karşısında veya daha güçlü olanın saldırısında, bir hastalıktan dolayı, vahşi bir hayvanla karşı karşıya gelindiğinde veya sonunda herhangi bir rahatsızlığın acısında ortaya çıkar.
Burada öğretilen korku bu değildir, çünkü o doğal güçsüzlükten kaynaklanır.
Bu korku çizgisinde korkulacak olan şey, hiç bir şekilde öğrenilebilen bir konu ya da nesne değildir. Çünkü korkulacak şeyler korkuyu kendiliklerinden yaratırlar.
Oysa ki Rab korkusu hakkında şöyle yazılmıştır: “Gelin, çocuklar, beni dinleyin; size Rabden korkmayı öğreteceğim” (Mez. 33, 12). O halde Rab korkusu öğretildiği için öğreniliyor. Bu tür korku doğal ve birden duyulan korkuda varolmuyor, bir öğreti olarak bildirilen bir gerçektir. Doğanın titremelerinden kaynaklanmıyor, emirlere boyun eğmekle, günahsız bir yaşamın çalışmaları ve gerçeğin bilgisi ile öğrenilir.Kanımızca Tanrı korkusu tümden sevgidedir ve kusursuz sevgi bu korkuyu kusursuz hale getirir.
Tanrı’ya karşı duyduğumuz sevginin görevi uyarılarına kulak vermek, emirlerine itaat etmek ve verdiği söze güvenmektir.
O halde Kutsal Kitap’a kulak verelim: “Şimdi, ey İsrail, Allah’ın Rabden korkmaktan, onun bütün yollarında yürümekten, onu sevmekten ve bütün yüreğinle ve bütün canınla Allah’ın Rabbe hizmet etmekten, bugün sana iyiliğin için sana emretmekte olduğum Rabbin emirlerini ve kanunlarını tutmaktan başka, Allah’ın Rab senden ne istiyor?” (Yas. 10, 12-13).
Rabbin yolları çoktur, her ne kadar yol kendisi ise de. Oysa kendisinden söz ettiğinde kendine yol der ve bu adlandırmanın nedenlerini açıklar: “Çünkü benim aracılığım olmadan Peder’e kimse gelemez” (Yu. 14, 6).
O halde olağan birçok yolun sorunu öne atılmalı ve birçok unsurlar üzerinde düşünülmeli ki, birçok nedenlerle aydınlanarak, bize uygun olan ve sonsuz yaşama ulaşan tek yolu bulabilelim.
Çünkü Yasa’da yollar var, Peygamberler’de yollar var, İncil’de yollar var, Havariler’de ve öğretmenlerin çeşitli yapıtlarında da yollar vardır. Ne mutlu Tanrı korkusu ile o yollarda yürüyenlere!
HİLARİUS (POİTİER’Lİ) (315 -367)