Zaferimiz imanımızdır.
Sana rahiplik görevi verildi. Kilise gemisinin pupasında, onun dalgalar arasından ilerlemesini sağlıyorsun. İmanın dümenine sarıl, sarıl ki bu dünyanın acımasız fırtınaları seni yolundan saptırmasın. Deniz engindir, geniştir, ama sen hiçbir şeyden korkma. Çünkü dünyayı denizler üzerine kuran ve akarsulara oturtan, Rabbin kendisidir. Bu nedenle, dünya çalkantılarında Rabbin Kilisesi’nin sarsılmamasına şaşmamak gerek. Çünkü Kilise, Havari’nin kayası üzerine inşa edildi ve kudurmuş dalgaların tüm saldırılarına karşın, sapasağlam yerinde durur. Dalgalar üstünden geçer, fakat onu sarsamaz ve doğa güçleri çarpıştığında kopan gürültüye rağmen o, kendisine sığınan çaresiz insanları kabul eden güvenilir bir barınak, bir liman sağlar. Deniz, Kilise’yi sarsa bile, o, nehirlerle akar; burada söz konusu denen nehirlerin, “sesini yükseltti” denen nehirler geçer. Çünkü “Kilise’nin bağrından akacak olan nehirlerdir.” Burada sözü edilen kişi, İsa’nın sunduğu içkiyi içen, Kutsal Ruh’la susuzluğunu gideren kişidir. Kutsal Ruh’un lütfuyla dolup taştıkları zaman seslerini yükselten nehirler, işte bunlardır.
Tanrı’ya adanmış kimseleri “bir sel gibi” kaplayan, barış ve sükunet seven, ruhu mutluluğa boğan bir akarsu vardır. Petrus ve Pavlus gibi bu zengin akarsudan faydalanan kimse “sesini yükseltir” ve gür sesleri ile Müjde’yi dünyanın en ücra köşelerine ileten Havariler gibi, o da İsa Mesih’in İncili’ni müjdelemeye koyulur.
O halde sen de İsa’nın sözüne kulak ver ki, sesin etrafa yayılsın. İsa’nın suyunu, Rabbi öven suyunu kaplara topla. Değişik ufuklardan gelen, bulutlardan yağan, Peygamberlerin simgesi olan suyu topla. Dağlardan akan suyu toplayan, çağlayanın suyunu içen veya kendine çeken kişi, onu bir bulut gibi başkalarına da yağdırır. O halde ruhunun derinliklerini bu su ile doldur ki, toprağın bu suyu içsin ve kendi öz kaynakları ile sulansın.Demek oluyor ki, çok şey okuyup anlayan kişi sünger gibi su emer ve suya iyice doyunca, onu başkalarına yağdırır. Kutsal Kitap şöyle der: “Bulutlar yağmurla dolunca, onu yeryüzüne yağdırır” (Vai. 11, 3).
Öyle ki, sözlerin bereketli olsun, berrak ve şeffaf olsun. Bu suretle, ruhunu eğitince, dinleyicilerinin kulakları tatlı sözlerle dolacak; topluluk lütuflu sözlerinin cazibesiyle seni gönülden izleyecek, onu götürdüğün yere kadar. Sözlerin bilgelikle dolu olsun. Hazreti Süleyman: “Aklın silahı, bilgenin dudaklarıdır” der. Diğer bir yerde de: “Dudakların bilgiye bağlı olsun!” öğütünü verir. Yani diğer bir ifade ile, sözlerinin anlamı açık olsun; ne demek istediğin kolayca anlaşılsın; açıklamalarına dıştan destek gerekmesin; onlar kendi kendini kanıtlasın. Ağzından, boşlukta kaybolup gidecek tek bir anlamsız söz çıkmasın.
AMBROSİUS (339-397)